Nasreddin Hoca, bir halk filozofudur. Bir milletin tükenmez neşesi, kırılmaz iğnesi, yenilmez silahıdır Nasreddin Hoca. Zalimler, dalkavuklar, hak yiyenler, yalancılar, küçük dağları ben yarattım diyenler onun fıkralarında ölümsüzleşirler.
İnsanlık komedyasının bütün çizgileri, Nasreddin Hoca fıkralarında sonsuza kadar yerlerini almışlardır.Nasreddin Hoca fıkralarının temel özelliği insandan yola çıkmasıdır. Fıkralarında insanın yaşam karşısındaki ve toplumdaki durumunu zekice yapılan nüktelerle karikatürize eder Nasreddin Hoca.
Azerilerde ve İran’da Molla Nasreddin, Kazaklarda Koja Nasreddin, Özbeklerde Nasreddin Efendi, Uygurlarda Afandi adlarıyla tanınan Nasreddin Hoca, sayısız fıkralarıyla tanınmış bir Türk halk bilgesidir. 1208-1284 yılları arasında yaşadığı sanılmaktadır. Sivrihisar ve Konya medreselerinde okumuştur. Yerleştiği Akşehir’de ölmüştür. Doğum yeri Sivrihisar olan Nasreddin Hoca fıkralarıyla ilgili kitaplar dünyanın pek çok ülkesinde yayımlanmıştır.Günümüze değin ulaşan sayısı hayli kabarık Nasreddin Hoca fıkraları anonim halk ürünleridir.
Nasreddin Hoca fıkralarında kişiler pek kalabalık değildir. Başkahraman her zaman kendisidir. Etrafında en çok görülenler karısı, eşeği ve komşularıdır.
25 Şubat 2016 Perşembe
MANTIKU-T TAYR
Gülşehrî‘nin bu eseri Feridüddin-Attar‘ın aynı adlı eseri esas alınarak yazılmış, vahdet-i vücut inancını işleyen alegorik bir eserdir. Şairmesnevi biçiminde yazdığı bu eserini Türk diliyle Farsçadan daha güzel bir eser yazılabileceğini göstermek amacıyla yazmıştır. Çekici anlatımı ve tasvirleri ile dikkati çeken Gülşehrî’nin mesnevisinde sorulu cevaplı bir anlatımla birlikte diyalog ve monologlar da kullanılmıştır.
♦ Beyit sayısı 5000 civarında olan eser tevhit bölümüyle başlar. Daha sonra kuşların padişahı olduğuna inanılan ve Kafdağı’nın arkasında yaşadığı söylenen Simurg‘un özellikleri anlatılır. Bülbül, papağan (tuti), tavus, hüma, 1 şehbaz (akdoğan),keklik, baykuşl gibi çok sayıda kuş, padişahlarını bulmak için toplanır, içlerinde bulunan Hüthüt adlı kuş, Hz. Süleyman’ın yoldaşı olup onunla bütün âlemi dolaştığını ve onları Simurg’a götürebileceğini söyler. Bunun üzerine Hüthüt’ün kılavuzluğunda yola çıkılır Yolculuğun zor şartları birçok kuşu bitkin düşürür ve kuşlar yola devam etmek istemez. Hüthüt önlerinde istek, aşk, marifet, istiğna, tevhit, hayret ve fakr u fena olmak üzere yedi vadi daha bulunduğunu söyler. Kuşların bazısı geri döner, bazısı yere iner, bazısı açlıktan ölür. Sonunda sadece otuz kuş Simurg’un makamına ulaşır ve orada kendilerinden başka kimseyi göremezler. Böylece Simurg’un kendilerinden, kendilerinin de Simurg’tan başka bir varlık olmadığı gerçeğini öğrenirler.
23 Şubat 2016 Salı
DEDE KORKUT HİKAYELERİ
DEDE KORKUT HİKAYELERİ NEDİR:
Oğuz Türklerinin diğer Türk boylarıyla ya da Rum, Abaza ve Gürcülerle yaptıkları savaşlara ait destani hikayelerdir. Halk arasında söylene söylene XIV. yüzyılda son şeklini almış, 15. ve 16. yüzyılda yazıya geçirilmiştir. Hikayelerin yazarı belli değildir. Dede Korkut hikâyelerinin biri Almanya’da Dresden Kütüphanesi’nde, diğeri Vatikan’da olmak üzere, iki yazma nüshası vardır.
DEDE KORKUT KİMDİR:
Dede Korkut un kişiliği üzerinde yeterli bilgimiz yoktur. Korkut-Ata adıyla da tanınan Dede Korkut, söylentilere göre Oğuzların Bayat Boyundan Kara Hoca’nın oğludur. Onun, IX. ve XI. yüzyıllar arasında Türkistan’da Sir-Derya nehrinin Aral Gölüne döküldüğü yerde doğduğu, Ürgeç Dede adında bir oğlu olduğu, Oğuz Türklerinden büyük saygı gördüğü, bu bölgelerde hüküm süren Türk hakanlarına akıl hocalığı ve danışmanlık ettiği hikâyelerden anlaşılmaktadır.
Dede Korkut Hikayelerinin özellikleri şunlardır:
- Dede Korkut hikayeleri on iki hikaye ile bir ön sözden oluşmaktadır.
- Hikayelerde olaylar nesir, kahramanların duygu ve düşünceleri nazımla dile getirilmiştir.
- Arı bir dil kullanılmış, olağanüstü olaylara yer verilmiştir.
- Türkçenin canlı ve doğal anlatım güzelliğini gösteren hikayelerde ses tekrarlan da sıkça yer almaktadır.
- Dede Korkut un Türkler arasında, ağızdan ağıza, dilden dile dolaşan hikayeleri XV. yüzyılda Akkoyunlular devrinde Dede Korkut Kitabı adıyla bir kitapta toplanmış, böylelikle sözden yazıya dökülmüştür.
9 Ocak 2016 Cumartesi
AHMET BERAT COŞKUN
8 Ocak 2016 Cuma
DÖRT BÜYÜK ESER
DİVÂN Ü LUGATİ’T-TÜRK
Türkçenin bilinen ilk sözlüğüdür. 1072-1074 yılları arasında Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmış ve Bağdat’ta Abbasi Halifesine sunulmuştur. Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla yazıldığından, açıklamaları Arapçadır. Ancak Türkçenin söz varlığını göstermesi dolayısıyla edebiyatımız açısından da önemlidir. Koşuk, sagu, sav, bilmece gibi folklor-edebiyat ürünlerinden örnekler içerir. Türk yurtları, Türk tarihi ve toplum yapısı hakkında bilgiler verir. Hatta kitaba bir “Türk yurtları haritası” eklenmiştir. Bu özellikleriyle ansiklopedik sözlük sayılabilir.
ATABETÜ'L HAKAYIK:
XII. yüzyılda Edip Ahmet tarafından yazılıp bir Türk beyine sunulmuştur, öğretici nitelikte bir eserdir. Dini, ahlaki öğütler verir. Dilinde yabancı (Arapça-Farsça) sözcük Kutadgu Bilig’e göre daha fazladır. Asıl metin; (aaxa düzeninde) 101 dörtlükten oluşur. Başta gazel biçiminde, birbirine bağlı birkaç şiir daha vardır. Tamamı aruz ölçüsüyle ve Doğu (Hakaniye) Türkçe’siyle yazılmıştır.
KUTADGU BİLİG:
İslami Dönem‘in bilinen ilk eseridir. Yusuf Has Hacip tarafından 1069-1070 yıllarında yazılmış, Karahanlı Hükümdarı Tabgaç Buğra Han sunulmuştur. Hakaniye (Doğu) Türkçesiyle yazılmıştır. Dili sadedir. Türkçe olmayan sözcük sayısı azdır.
Aruz ölçüsüyle ve beyit nazım birimiyle yazılmıştır. İçerisinde dörtlüklerde vardır. Mesnevi nazım biçimindedir. Alegorik (simgesel-sembolik) bir kurguyla oluşturulmuştur.
DİVAN-I HİKMET:
12. yüzyılda Türk tasavvufunun kurucularından Hoca Ahmet Yesevi’nin “Hikmet” adını verdiği tasavvuf şiirlerinden oluşur. Hikmetler, ilahilere de kaynaklık eden, ilk Türkçe tasavvuf şiirleridir. 12’li (bazıları 7’li) hece kalıbıyla yazılmışlardır. İlahi aşkı ve tasavvufun diğer bazı temalarını işleyen canlı ve didaktik bir üslupla yazılmış şiirlerdir. Kitap, tasavvufun olduğu kadar 12. yüzyıl Türkçesinin de temel eserlerindendir.
HALK EDEBİYATI VE DİVAN EDEBİYATI
Eski Türklerde Şairlerin Görev ve İşlevi
Eski Türklerde "kam, baksı, oyun, ozan, şaman" adları verilen şairler, o günkü toplumda hâkim, hekim, büyücü, sanatçı, bilge konumundadır. Bu yönleriyle şairler, toplumun önem verdiği kişilerdir.
Şairler, "sığır, yuğ ve şölen" adı verilen törenlerde etkin rol oynamışlar, şiirlerini bu törenlerde söylemişlerdir. Çalgı aleti çalma yeteneği de olan bu şairler, şiirlerini o dönem kullanılan "kopuz" adı verilen çalgı aleti eşliğinde söylemişlerdir.
Sözlü Edebiyatın Özellikleri:
- Şiirler kopuz adı verilen bir tür saz eşliğinde söylenmiştir.
- Dilde yabancı dillerin etkisi yoktur, saf bir Türkçe vardır.
- Bu dönemin asıl ürününü doğal destanlar oluşturur.
- Millî ölçümüz olan "hece" ölçüsünün daha çok 7'li, 8'li ve 11'li kalıpları tercih edilmiştir.
- Şiirlerde yarım uyak ve redif kullanılmıştır.
- Genellikle doğa, aşk, kahramanlık, yiğitlik ve ölüm konulan işlenmiştir.
- Nazım birimi "dörtlük"tür.
- Ürünler anonimdir.
DİVAN EDEBİYATI:
- Aruz ölçüsü kullanılmıştır.
- Ana nazım birimi beyittir. Dörtlükler de kullanılmıştır.
- Arap ve İran edebiyatlarından aynen alınmış nazım biçimleri kullanılmıştır. Sadece şarkı ve tuyuğ Türk Divan şairlerince Divan şairlerince Divan şiirlerine dâhil edilmiştir.
- Genellikle tam ve zengin kafiye tercih edilir. Ahenge önem verildiğinden rediflere de özellikle yer verilir.
- Bütün güzelliğine değil, parça (beyit) güzelliğine önem verilir.
- Dil ve anlatım süslü ve sanatlıdır. Mazmun adı verilen kalıplaşmış dolaylı (telmihli, eğretilemeli) söz kalıplarıyla, anlatım yapılır. [“Meh” (ay) dendiğinde “sevgilinin yüzü”nün, “servi” dendiğinde “boyu”nun “inci” dendiğinde “dişi”nin anlaşılması gibi.]
Ayrıca Bazı Mazmunlar:
Boy: servi, tuba, elif, Nihal…
Göz: kafir, mahmur, katil, mest…
Kirpik: ok, mızrak…
Zülf/Saç: misk, sümbül, amber, yılan, kement…
Göz: kafir, mahmur, katil, mest…
Kirpik: ok, mızrak…
Zülf/Saç: misk, sümbül, amber, yılan, kement…
2. YENİ AKIMLA İLGİLİ ŞİİRLER
Beni Öp Sonra Doğur Beni
Şimdi
utançtır tanelenen
sarışın çocukların başaklarında.
Şimdi
utançtır tanelenen
sarışın çocukların başaklarında.
Ovadan
gözü bağlı bir leylâk kokusu ovadan
çeviriyor o küçücük güneşimizi.
gözü bağlı bir leylâk kokusu ovadan
çeviriyor o küçücük güneşimizi.
Taşarak evlerden taraçalardan
gelip sesime yerleşiyor.
gelip sesime yerleşiyor.
Sesimin esnek baldıranı
sesimin alaca baldıranı.
sesimin alaca baldıranı.
Ve kuşlara doğru
fildişi: rüzgârın tavrı.
Dağ: güneş iskeleti.
fildişi: rüzgârın tavrı.
Dağ: güneş iskeleti.
Tahta heykeller arasında
denizin yavrusu kocaman.
denizin yavrusu kocaman.
Kan görüyorum taş görüyorum
bütün heykeller arasında
karabasan ılık acemi
-uykusuzluğun sütlü inciri-
kovanlara sızmıyor.
bütün heykeller arasında
karabasan ılık acemi
-uykusuzluğun sütlü inciri-
kovanlara sızmıyor.
Annem çok küçükken öldü
beni öp, sonra doğur beni. ( Cemal Süreya)
beni öp, sonra doğur beni. ( Cemal Süreya)
YERÇEKİMLİ KARANFİL
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce. (Edip CANSEVER)
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce. (Edip CANSEVER)
GÜNEŞ TOPLA BENİM İÇİN
Seher Yeli Çık Dağlara
Güneş Topla Benim İçin
Haber İlet Dört Diyara Canım
Güneş Topla Benim İçin
Umutların Arasından
Kirpiklerin Karasından
Döşte Bıçak Yarasından Canım
Güneş Topla Benim İçin
Seher Yeli Yar Gözünden
Havadaki Kuş İzinden
Geceleri Gökyüzünden Canım
Güneş Topla Benim İçin (Ülkü Tamer)
MONA ROZA
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)